Bayramda İstanbul gezisi (minik kızla)
- dilarademirgul
- 4 Eyl 2018
- 4 dakikada okunur
Merhabalar,
Kurban Bayramı'nda deniz tatili yapmak istemeyen 16 aylık minik kızı olan biz, İstanbul'a gitmeye karar verdik. İstanbul'un bayramda sakinliği ilk cezbeden şey oldu bizi tabi. Bir de bu zamana kadar Ayasofya, Topkapı, Sultanahmet Camii gibi önemli yerleri gezmemiş olan bizler için bu ayıbımızı kapatmak adına Ankara'dan 6 günlüğüne İstanbul'a gittik.

Bu yazımda bebekle araba yolculuğuna da değinmek istiyorum: İstanbul, Ankara'dan 4 saat uzakta ve bu 4 saat için önceden bir sürü planlar yaptım. Ne kadar başarılı oldum orası muallak :) Oyuncak başına ilgisi 3 dakikada dağılan minik kız için yaklaşık 20 oyuncak aldım yanıma: renkli kartlar, kalemler, sesli çalgılar, bolca kitap, pipet (minik kız pipetle oynamaya bayılıyor) ve daha bir sürü şey...Tabi yolda bir kez yemek molası, 1 kez de hava alma molası verdik ve nasıl desem çok da kolay olmadı 4 saat. Çünkü her zaman arabada uyuyan minik kız, uyku saati olmasına rağmen hiç uyumadı :)
Dönüşte ise artık İstanbul'da nasıl yorulduysa 4 saatin 3 saati uyudu. Mutlu anne&mutlu bebek ilişkisini yaşadık resmen :) O uyuyunca ben de canım 'Anne Beynim Aç' kitabını okudum :)
İstanbul'a gitmeden önce Murat Belge'nin 'İstanbul Gezi Rehberi' kitabını okuyup ve kendime bir sunum hazırlamıştım (bunlar hep boş zamandan sanırım :D ) Kalamış'taki otelimize yerleştikten ve yol boyu uyumayan minik kızın otel odasında hemen uyanması nedeniyle uyanmasını bekledikten sonra Moda'ya yürüyerek gidelim dedik (Hata1:30 dk gidiş sürüyor yürüyerek bu sıcakta :D). Uzun yürüyüşten sonra Moda' Özgür Şef'in Deli Kasap restoranında yemeğimizi yedik ve ilgiden, yemeklerin lezzetinden çok memnun kaldık. Nusret'ten ve Günaydın'dan daha başarılı bulduk yemeklerini. Sonrasında Moda'yı gezerek otelimize deniz kıyısından yürüyüş yaptık.
Ertesi gün yoğun bir planımız vardı. Kahvaltıdan sonra Topkapı Sarayı'na gittik ama İstanbul'da arabayla bir yere gitmek ve arabaya park yeri bulmak beni nedense hep geriyor, neyse ki çok kalabalık yoktu ama gerilmeye devam :) Uzun bir turist sırasıyla karşılaştık Topkapı Sarayı'nda. Saray, Avrupa'da gezdiklerime benzemiyordu ve Murat Belge de kitabında; bir plana göre yapılan sarayların aksine Topkapı Sarayı sürekli değişen ve gelişen (padişahların yeni yapılar yaptırması) organik olarak büyüyen bir saray diye bahsetmişti. Bazı odalara bebek arabası ile girmenin yasak olması nedeniyle eşimle dönüşümlü olarak ve bolca merdivenlerden bebek arabası taşıyarak gezdik sarayı :) Sarayı gezerken hep eski dönemde tam da o anda olsam burada insanlar ne yapıyordu diye hayal ettim hep...Sarayın çıkışında Sütiş'te oturarak saray ve Boğaz manzarasına doymaya çalıştık.
Topkapı'dan sonra Aayasofya'ya geldi sıra ve burada bize arkadaşlarımız da katıldı. Ayasofya'da bir nebze hayal kırıklığı yaşadım çünkü çok daha gösterişli ve bakımlı beklerdim. Özellikle duvarlarındaki mozaikler yok olmakla karşı karşıyaydı ve Ayasofya'nın yarısı restorasyon halindeydi. Bir diğer gezmek istediğimiz yer olan Yerebatan Sarnıcı'na uzun sıra sonucu giremedik ve bir dahaki sefere dedik :) Guruldayan karnımız bizi meşhur Sehzade Cag Kebabı'na götürdü. Cag kebabı ve yoğurdu harikaydı ama çok sıcak. Yani içeride otururken serin bir yerde yemek yiyebilsek güzel olmaz mı ki? :) Bu dileğimizi içeriye adımımızı atınca bizi buz gibi soğuk odasıyla karşılayan Hafız Mustafa yerine getirdi. İnanılmaz bir tatlı yeri. Dondurması baklavası, Türk kahvesi; hepsi harika :)

3. günümüzde sabah ailecek bayramlaşarak minik kıza bayramlaşma öğretme çabaları ile güne merhaba dedik ve Fenerbahçe Parkı’na doğru yürüyüş yaptık. Her yeri kedilerle sarılmış olan parka bir kez daha bayıldık ve marina manzarası eşliğinde huzur bulduk :) Akşamına arkadaşlarımız biiz Burgazada’ya davet etmişti ve bir ada sevdalısı olan ben bu fikre bayılmıştım. Adada yaşamak sizce de çok huzurlu ve eğlenceli olmaz mı? Denize baktıkça kapladığı alan kadar yüzümde tebessüm yaratır benim neredeyse…Burgazada ise çocukluk zamanlarımızın hala yaşandığı ve sanki şu köşeden bisikletiyle fırlayarak bir küçük Dilara gelecekmiş gibi hissettirdi bana. Minik kıza rüzgar gülü ve çocukluğumuzdaki çıngıraklardan aldık ve tüm akşam oyunlar oynadı ne hayaller kurarak kim bilir. J Burgazada’da eski bir Türk filminden fırlamış gibi duran Ergün Pastanesi’nde soluklandık ilk. Milföyü meşhurmuş, denedim ama milföylü tatlı çok sevmediğimden midir nedir çok farklı gelmedi bana, tabi ortamı için oturulur orada. Sokaklarında dolaşıp gönlümüzce kaybolduktan sonra akşam yemeği için Kalpazankaya Restoran’a gittik. O nasıl bir manzara ama büyülendim resmen. Yemeklerde Girit ezmesi aşığı olarak restorandan çıktık, diğer yemekleri ortalamaydı bence ama buraya manzarası için gidiliyor kesinlikle :) Dönüşte vapuru kaçırınca akıllı eşim hemen bir deniz taksisi buldu ve minik kız bir günde ilk defa adaya ayak basma, ilk vapur ve ilk deniz taksisi deneyimlerini yaşamış oldu :)

Ertesi gün her İstanbul’a gittiğimizde turladığımız Bağdat Caddesi’nde gezdik ve gitmek istediğimiz Drip Coffee’ye uğradık. En iyi flat white’ı içtiğim yer olarak hafızalara kazındı kendileri. Akşam Kuzguncuk’ta vakit geçirelim dedik ama o nasıl bir kalabalık :) Şehri terk etmeyen İstanbullular’ın hepsi buraya gelmiş sanki diye düşünerek Kuzguncuk’tan kaçtık :)
5. gün Erasmus’ta yan oda arkadaşım olan çok sevdiğim David ve kız arkadaşı Natalie’nin İstanbul’a gelmesiyle onlarla buluştuk ve Galara Köprüsü’ne çıktık. Çıktık derken sadece giriş kapısına kadar; bebekle en tepeye çıkabileceğimizi düşünmediniz değil mi? :) Yemek için bilinen ve temiz bir yer ararken Big Chefs’i gördük ve bir Ankaralı olarak garantici yanımız devreye girdi ve Big Chefs menüsünden İspanyollara olabilecek en Türk yemeklerini yedirdik. Sonrasında kahve için Pera Palas Otel’e gittik ki çok merak ettiğim bir yerdi. İçerisi nasıl güzel anlatamam, çok farklı, sanki başka bir yerdeymişsiniz gibi…Türk tatlı tabağı da bizim grup için çok iyi oldu :) Sonrasında her yabancının görmesi gereken yer olan bir klasık, İstiklal Caddesi’ne, gittik. Natalie bu kadar kalabalığı görünce çok şaşırdı ki kendisine aslında 9 milyon insanın şu anda şehir dışında olduğunu söyledim ama gözünde canlandırabildi mi normal zamandaki kalabaklığı emin değilim. Akşam da başka bir arkadaş grubuyla Bistro 33’e gittik ve sıradan bir yerdi bana göre.

Gezimizin 6. gününde eve yolculuk vakti geldi ve minik kızın tüm yol uyumasıyla kahve&kita keyfi yapan annenin mutluluğuyla dolu bir eve varış yaşadık J Bu gezide, iyi ki İstanbul’a gelmişiz bayramda dedim hep. Çok güzel bir şehir ve o kadar çok gezilecek yerler var ki (planladığımın yarısını gezebildim sadece) ama kalabalıkken de maalesef hiç çekilmiyorsun güzelim İstanbul.
Bir sonraki görüşmeye dek hoşça kal İstanbul :)
Sevgilerle,





















Yorumlar